PARİS 'te bir lokanta.
La Societe. Masasından kahkahalar yükselen bir kadın grubuyuz.
Müthiş renkli kadınlar.
Hepsi, kendi alanında birer isim.
Sağımda Jale Yılmabaşar, muazzam kadın, gerçekten büyük sanatçı, ilk Türk kadın seramik profesörü, yıllarca Marmara Güzel Sanatlar Akademisi'nde hocalık yapmış, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, dünyanın dört bir yanında sergiler açmış, Allah vergisi bir hayat enerjisi var, her yerden fışkırıyor, çok ilginç şeyler anlatıyor, konudan konuya atlıyor, inanılmaz bir derinlik ve espri yeteneği...
Sayısız ödülü var ama zannedersin ki, hayatında hiçbir şey yapmamış, nasıl tatlı, nasıl alçakgönüllü.
Ondan, hayata, ilişkilere ve aşka özel tüyolar da almaya çalışıyorum.
Dünyanın en güzel hikâyelerini anlatıyor.
Ama “Sakın ha yazma!” diyor.
Neden bütün güzel hikâyeler yazılmamak üzere anlatılıyor?
Kader...
“Peki yazmam” diyorum.
Picasso da, Picasso doğmadı
“Alya'ya, Picasso da doğduğunda Picasso değildi diyeceksin!” diyor, “Çocuklarımıza yapabileceğimiz en iyi şey, özgüven pompalamak. Her şeyi yapabileceğine inandır kızını. Madem boyaları seviyor, ver eline boyasın, istediği gibi, müdahale etme, özgür bırak, kısıtlama. Ve sakla, yaptığı her şeyi sakla, arkasına da tarih yaz...”
Babasından çok etkilenmiş bir kadın Jale Yılmabaşar, ona bu dünyada “Yeter ki çok iste, her şeye ulaşabilirsin” diyen adam babası. Soyadı da kişiliğine cuk oturuyor, gerçekten yılmadan başarmış bir kadın o.
Onunla uzuuun bir tatile çıkmak isterdim, bir sürü şehri onun gözleriyle görmek isterdim, onunla içki içerken, bana ressamları anlatmasını isterdim, müthiş bir zenginliği var ve inadı. Yakın arkadaşı Rahmi Koç, “Sen resim de okusaydın keşke” dediği için, seramik profesörüyken gidiyor, Mühih'te bir de üstüne resim okuyor, ressam oluyor.
Böyle de azimli...
SOLDAN SAĞA: Aytül - Seyhan - Ayşe - Defne - Gaye - ale - Margarita - Feryal - Deniz - Valeria - Şebnem - Tülin
Yorar adamı ama diri tutar!
Erkek olsam anında âşık olurdum.
Yorar adamı ama hep genç ve diri tutar!
Solumda Defne Koz.O da uzaktan hayranlıkla izlediğim ve bir fırsat çıksa da tanışsam dediğim kadınlardan biri.
İşte fırsat.
Defne Koz, “cool” kelimesinin Türkçe karşılığı.
Dünyaca ünlü bir tasarımcımız. Chicago-Milano-İstanbul hattı arasında yaşıyor. Eşi İtalyan ve Alya yaşında bir kızı var. Kızı, hem İtalyanca, hem İngilizce, hem de Türkçe yazıp okuyabiliyormuş, çok kıskandım.
64 Ankara doğumlu, mimar bir anne-babanın kızı. Yaratıcılığın, tasarımın içine doğmuş. Ankara TED'de okuyor, o zamanlar hayali balerin olmak, henüz aklında tasarım yok. Ama bilmiyor ki mayasında, ruhunda var. Balede, sahne arkasındaki rekabetin şiddetini görünce, “Bana göre değil” diyor ve İtalyan Dili ve Edebiyatı okuyor, kendi kendine de tasarımla uğraşıyor. Bir gün Domus Academy'ye girip endüstri ürünleri tasarımı okuma gibi bir isteği var ama mimarlık eğitimi almış insanlar girebiliyor bu dünyaca ünlü akademiye.
Bir gün kapılarını çalıyor, “Ben filoloji mezunuyum, ODTÜ'de endrüstri tasarımları bölümünde misafir öğrenci olarak birtakım atölye derslerine girdim, elimde bir diploma yok ama cüret ettim, şansımı denemek istedim, geldim” diyor.
Düğünde tramvay turu
Domusçular da “Ver bakalım projelerini” diyorlar.
Görür görmez de, Defne Koz'un doğuştan gelen yeteneğini fark ediyorlar.
Hemen kabul ediyorlar.
Dile kolay, tam 18 yıl Milano'da yaşıyor.
Kendisi gibi tasarımcı bir adam aşkı oluyor, evlilik törenini sonunda bütün misafirler bir tramvayın içinde Milano'da geziyorlar, müzik ve şampanya eşliğinde...
Tabii ki bu şahane kadının da, şahane hikâyeleri var.
Bu arada Pirelli, Alessi, Capellini, Guzzini, Nissan, Vitra ve Paşabahçe için yaptığı büyülü tasarımları da...
Bu “en güzel şarap kadehleri”nin yaratıcısı kadınla sohbet ederken karşımda Gaye Çevikel var...
O Türkiye'nin ilk lüks tasarım markalarından Gaia&Gino'nun kurucusu. Türkiye'nin ilk tasarım mağazası Decorum'u açtıktan sonra, kendi markasıyla koleksiyon hazırlamaya karar veriyor.
Ve Gaia&Gino doğuyor. Gaia kendi isminin İngilizce okunuşu, Gino da çok sevdiği Golden Retriver cinsi köpeğinin adı.
Benim çok hoşuma gitti.
Çevikel, dünyada katılıdığı tasarım fuarlarında hiçbir Türk tasarım markasının yer almadığını görüyor, bu nedenle de, Türkiye'nin aksesuvar alanında ilk uluslararası tasarım markasını yaratmaya karar veriyor. Bugüne kadar pek çok dünyaca ünlü tasarımcıyla çalışıyor.
33 yaratıcıdan biri
Şu anda Gaia&Gino markası 40 ülkede 300'den fazla noktada satılıyor. Çevikel, pek çok ödül alıyor. Ürünlerinden bazıları tasarım ders kitaplarına giriyor. Ayrıca 2009'da Wallpaper Dergisi tarafından bu yüzyılı yaratıcılık alanında değiştirebilecek 33 kişiden biri seçiliyor.
Ve profesör Ülke Arıboğan. O da çok renkli bir akademisyen, görüşleri, fikirleri, araştırmaları her zaman gündemde olmasının kanıtları, üstelik sadece iyi bir akademisyen değil, çok da iyi bir anne, bu arada iki çocuk yetiştiriyor, bütün her şeyin üstesinden nasıl geliyor, anlayabilmek kolay değil...
Uzay ve karadelikler sorumlusu
Profesör Feryal Özel. Arizona'dan. Uzay ve karadelikler sorumlusu. Yıllardır araştırıyor, sorunuz varsa cevap veriyor, onun uzay bilgisi ve merakı beni büyülüyor...
Tonlarca soru sormak istiyorum ama kafamı nereye çevirsem soru sorabileceğim, bir şeyler öğrenebileceğim birileri var...
İşte Seyhan Özdemir. Mimar. Bütün Housecafe'ler o ve ortağı Sefer Çağlar'ın eseri...
Tülin Şahin. Türkiye'yi yurtdışında temsil eden manken, model. Dünya güzeli bir kadın, mutlu evlilik, mutlu insan, mutlu beden, hepsi o. Sivaslı Cindy olduğu yalan, o asıl “dünya vatandaşı Cindy”...Ve daha saymakla bitmeyecek kadar başarılı kadın...
Serra Yılmaz, Suzan Sabancı Dinçer, Ece Ege, Ümit Boyner ve Elif Şafak.Toplam 12 kişi...
Niye bütün bu kadınlarla birlikteyim anlatayım...
Louis Vuitton, 12 sıra dışı Türk kadını seçti.
İlham veren kadınlar.
Onlarla bir proje gerçekleştirdi.
“Yolculuk sizce nedir?” diye sordu.
Niye mi yolculuk teması...
Çünkü yaşam bir yolculuk. Çünkü bütün bu kadınlar, kendi içlerindeki kişisel yolculuklarında bir yere vardılar. Bitmedi tabii sürüvenleri, hâlâ devam ediyor. Tıpkı Louis Vuitton gibi. Vuitton da, seyahat yaşam ve yaratıcılık sanatında başladığı yolculuğu hâlâ sürdürüyor.
Burada para değil kalite konuşulur
Peki niye hep birlikte Paris'teyiz?
Çünkü bu sefer de bu 12 kadın, Louis Vuitton ruhunu, yolculuğunu anlayacak, hissedecek...
Paris'in biraz dışında Asnieres'e gidiyoruz.
Louis Vuitton'un doğduğu yere.
1977'ye kadar markanın tek üretim merkeziymiş. Sert yüzeyli valizler, sandıklar, birbirinden güzel çantalar, aklınıza ne gelirse burada üretiliyor....
Ama fabrikasyon değil...
Her ürün, el emeği, göz nuru...
Hatta sanat eseri...
Oradan çalışan birinin usta konumuna gelebilmesi için bile en az 4 yıl geçmesi gerekiyor...
Burada kişiye özel tasarımlar da gerçekleşiyor.
Ama içinde seyahat teması olacak.
Diyorsunuz ki, “Bana bir sandık yapın, ama aynı zamanda masa da olabilsin, bilgisayarımı koyup çalışabileceğim...”Yapıyorlar.
Ya da “48 ayakkabı ile seyahat ediyorum, onları yerleştirebileceğim bir pratik bavul-sandık...”Ya da “Duş yapın bana!” diyorsunuz, Afrika'nın ortasında kullanabileceğiniz Louis Vuitton markalı bir duşakabininiz oluyor...
Yapıyorlar.
“Fiyatları nedir?” diye sormak gafletinde bulundum, “Biz burada para hiç konuşmayız” dediler, “Burada kalite konuşulur...”Gerçekten öyle...
Bir an aklım takılıyor, Louis Vuitton çanta bizde sadece zenginliğin hatta biraz da sonradan görmeliğin ölçüsü olarak görülüyor.
Aslında gerçek böyle değil, dünyanın her tarafında zenginliğin değil, klasın simgesi.
Hayırlı bir iş için oradaydım
Bu arada, 5. kuşağı temsil eden, kendisi de bir zanaatkâr olan, evet bavul yapan, Patrick Louis Vuitton'la da tanıştık.
“Özel Üretimler” bölümünün başında.
İnanamadım görünce.
Çok sevdiğiniz eskimiş ayakkabılarınız vardır ya bir türlü kopamazsınız, ayağında öyle bir çift ayakkabı vardı, üzerine de sıradan, fitilli kadife pantolon.
Peki ben niye oradaydım?
Hayırlı bir iş için!
Louis Vuitton, 18. Yarım Kalan Hayatlar'da bana destek oluyor, onlardan gelen 20 bin lira kimsesiz sokak köpeklerine gidiyor.
Yarın barınak maceralarımı okuyacaksınız...
HAMİŞ 1: Louis Vuitton ürünleri, izin verilen çiftlik hayvanlarından üretiliyormuş. Bu konuda kendilerine güvenleri tam.
HAMİŞ 2: Sakın ola Fransa'ya taklit Vuitton'la girmeye kalkmayın, adamın boynuna çöküyorlarmış...
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=17087636&yazarid=12&tarih=2011-02-22